TÜRKİye – avrupa biRLİĞİ İLİŞKİleri SÜrecinde


sayfa1/3
araba.ogren-sen.com > Doğru > Evraklar
  1   2   3



TÜRKİYE – AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ SÜRECİNDE

TÜRK SAĞLIK POLİTİKALARI

İNSANCIL SOL com
Prof. Dr. Ahmet SALTIK

İnsancıl Sol Yayın Kurulu üyesi

( profsaltik@yahoo.com )
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı

Özet
Türkiye, 1959 Temmuz’unda şimdiki AB’ye başvurmuştur. 47 yıldır da tam üye olamamıştır. Bu durumda olan hiçbir ülke yoktur. Halen görüşmeler sürmekte olup,
ucu açıktır ve 10-15 yıldan önce bir sonuç umulmamaktadır. Görülen odur ki, Türkiye
hiçbir zaman tam üye yapılmayacak ama AB’ce “kendine benzetilertek”, 17 Aralık 2004
Doruk toplantısından çıkan karara uygun biçimde, tam üye yapılmasa da AB yapılarına, limanlarına sıkıca demirlemesi sağlanacaktır.

AB politikaları ile, küresel hegemonik gücün küreselleştirmeci öbür aktörleri IMF, DB ve DTÖ’nün istem hatta dayatmaları son derece uyumlu olup, birbirini tamamlamakta, birbiriyle örtüimektedir. Türkiye 1 Ocak 2006’da GB’ne girmiş ve 10 yılda katlanılamaz
ve sürdürülemez boyutlarda dış ticaret açığı vermiştir (184 milyar $!). Sağlık sistemini 1982 Anayasası’nın 56. maddesine dayanarak sürekli biçimde serbest piyasaya açmakta, sosyal sağlık politikalarından uzaklaşmaktadır. Başta AB ülkeleri olmak üzere Batı’nın farmasötik ürünlerinin ve yüksek tıbbi teknolojisinin “yağlı” bir müşterisine dönüşTÜRÜLmüştür. Sağlık giderleri, doğrudan IMF’nin saptamasıyla kaldıramayacağı düzeylere ulaşmıştır (2005 sonmunda 19 milyar $!). IMF’ye borçları ödemenin güvencesi olan ulusal gelirin % 6.5’i düzeyindeki faiz dışı fazla tehlikeye düşmüştür. Sağlık sektöründe yolsuzluklar ve eşitsizlikler derinleşirken, makro ve hatta mikro verimlilik düşmüştür. Sosyal güvenlik sistemi çökertilmiştir. Varılan yer tam bir fiyaskodur.

AB dahil Batı, DB 2. Başkanı Prof. Stiglitz’in itiraflarına göre, ''... DB başekonomistliğine geçiş yaptığımda farkına vardığım en tehlikeli durum, IMF ve ABD Hazinesi'nin yurt dışında, yurt içinde uğruna savaştıklarımızın tam tersini dayatıyor olmalarıydı. İçeride sosyal güvenliğin özelleştirilmemesi için savaşırken dışarıda özelleştirilmesini aşılıyorduk.” yönündedir.

Küreselleştirmeci-emperyalist Batı’nın apaçık tarihsel ikiyüzlülüğü artık fark edilmeli ve Türkiye ulusalcı politikalara dönmelidir. Çünkü, Cumhuriyetin kurucusu Yüce Atatürk’ün de buyurduğu üzere; “ Kendine, Devrimin ve devrimciliğin çeşitli ve yaşamsal görevler verdiği Türk vatandaşının sağlığı ve sağlamlığı, her zaman üzerinde dikkatle durulacak
ulusal sorunumuzdur.”
Türkiye, Prof. Nusret Fişek’in uyarısına kulak kabartmalıdır :

“ Atatürk’çü Sağlık Politikası 1961 Anayasası ile yeniden benimsendi : ”

S O S Y A L L E Ş T İ R M E !
Anahtar sözcükler : Avrupa Birliği, Türk Sağlık Politikaları, Gümrük Birliiği,

Yeni Dünya Düzeni, Küreselleştirme, Sağlık Hakkı

I. Giriş ve Genel Bilgiler
Kendine, Devrimin ve devrimciliğin çeşitli ve yaşamsal görevler verdiği

Türk vatandaşının sağlığı ve sağlamlığı,

her zaman üzerinde dikkatle durulacak ulusal sorunumuzdur.”

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK
Avrupa yüzyıllarca, sık yaşanan kanlı savaşlara sahne oldu. 1870-1945 arasında Fransa ve Almanya üç kez savaştılar. Milyonlarca insan yaşamını yitirdi. Kimi Avrupa ülkelerinin önderleri, sürdürülebilir barışın tek yolunun, ülkelerinin ekonomik ve siyasal yönlerden birleşmesi olduğuna inandılar.1 Sanayi Devrimi ve Avrupa bütünleşmesinin çıkardığı 3 önemli sonuç vardır. Ucuz hammadde gereksinimi, ucuz işgücü gereksinimive Pazar gereksinimi.. II. Dünya Savaşı sonunda oluşan yıkım, ekonomik çöküntü nasıl ortadan kaldırılabilirdi? Nasıl bütünleşir fikri sonucu ortaya çıkmıştır. (Erhan, Ç. 2006)

Avrupa Birliği (AB); ilk olarak 1957’de Belçika, Almanya, Fransa, Hollanda, Lüksemburg ve İtalya tarafından Roma Antlaşması'nın imzalanmasıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) adı altında kurulmuş topluluktur. Bu topluluğun temelini, II. Dünya Savaşı sonrasında sanayi açısından özellikle önem kazanan iki temel hammadde olan kömür ve çelik sektörünü güçlendirmek ya da denetlemek amacıyla 1951’de kurulan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT) oluşturmaktadır.

1958’de yürürlüğe giren Roma Antlaşması üye ülkeler arasında önce gümrük birliğini,
yani malların gümrük vergisi ödenmeksizin üye ülkeler arasında serbestçe alınıp satılmasını öngörmüştür. Ancak Roma Antlaşması’nın soncul hedefi yalnızca ekonomik değil; ortak tarım, ulaştırma, rekabet gibi öbür birçok alanda ortak politikalar oluşturulması, ekonomik politikaların yakınlaştırılması, ekonomik ve parasal birlik kurulması, ortak bir dış politika ve güvenlik politikası üretilmesidir. Bu yapının oluşturulmasının öncüleri Fransız Planlama Örgütü Başkanı Jean Monnet ve Dışişleri Bakanı Robert Schuman’dır.
I.1 Üç Topluluktan Avrupa Birliği’ne
Kuruluşundan başlayarak AKÇT birkaç yıl içinde öyle başarılı oldu ki, söz konusu altı ülke işbirliklerini daha da ileriye götürmeye ve ekonomilerindeki öteki sektörleri de bütünleştirmeye karar verdi. 1957’de Roma Antlaşmalarını imzaladılar. Böylece Avrupa Atom Enerji Topluluğu (AAET)
ve AET oluşturuldu. Üye devletler kurdukları “Ortak Pazar” ile aralarındaki ticaret engellerini kaldırdılar. 1967’de AKÇT, AAET ve AET’nin kurumları birleştirildi. Bundan sonra, Avrupa Parlamentosu'nun (AP) yanı sıra, tek bir Komisyon ve tek bir Bakanlar Konseyi vardı.

Başlangıçta, AP'ndaki üyeler ulusal parlamentolardan seçiliyordu. 1979’de, ilk doğrudan seçimler gerçekleştirildi. Bu çerçevede, üye ülkelerin vatandaşlarına kendi tercihlerine yönelik
bir seçim yapma olanağı tanındı. Bu tarihten başlayarak, doğrudan seçimler 5 yılda bir gerçekleştirilmeye başlandı.2

AET ilk kez 1973’te İngiltere, Danimarka ve İrlanda’nın katılımıyla genişlemiş, sonraki katılımlar ise 1981’de Yunanistan, 1986’da İspanya ve Portekiz’in üyeliğe katılımı ile olmuş,
üye sayısı 12’ye çıkmıştır. 1995’te Avusturya, Finlandiya ve İsveç’in katılımıyla üye sayısı 15’i bulmuştur. AB’nin son ve en kapsamlı genişlemesi 2004’te olmuştur. 10 yeni aday ülkenin üyelik antlaşmalarını imzalamalarıyla AB üyesi ülke sayısı Mayıs 2004’te 25’e erişmiştir. Bulgaristan ve Romanya ise üyelik görüşmelerini sürdürmekte olan ve üyelikleri 2007 yılı için öngörülen ülkelerdir.

AB’ni oluşturan Roma Antlaşması, uluslarüstü bir karar alma düzeneğini öngörmektedir. Bunun anlamı, AB’ni yönetmek üzere oluşturulan kurumların üye uluslardan bağımsız olup birçok konuda üye devletleri de bağlayıcı durumda olmasıdır. 1986’da Tek Avrupa Senedi, 1992’de AB’nin oluşturulmasına ilişkin Maastricht Antlaşması, 1997 yılında Amsterdam Antlaşması ve 2000 yılında Nice Antlaşmasıyla AB’ni oluşturan kurumlar üzerinde reformlar yapılmış, üye sayıları ve karar verme yöntemleri üzerindeki etkileri yeniden düzenlenmiştir.

Amsterdam Antlaşması; AB, AT, AAET ve AKÇT anlaşmasına dayanan, Avrupa kurumlarına dayalı uyumlu bir birliğin organları olarak sağlam bir dayanak sağlamaktadır.
Bu birliğin adı Avrupa Birliği’dir. Topluluklar kavramı ve Birliğin sütunları kavramı yalnızca farklı tasarruf alanlarını nitelendirmektedir. Amsterdam Antlaşması yalnızca ulusalüstü yetkilerin kullanış biçimi bakımından değil, örgütlenmenin saydamlığı, demokrasi, hukuk devleti, işlevsel yetki

kullanımı ilkeleri bakımından da bir gelişme sağlamıştır (Arsava, 2000).

AB’ni oluşturan temel değerler kalıcı barışın sağlanması, birlik, eşitlik, özgürlük, güvenlik
ve dayanışma olarak belirtilmektedir
. AB’nin amaçları özgürlük ve demokrasi ilkelerini korumak ve
tüm üyeler tarafından insan haklarına saygı ve temel haklar ile birlikte hukukun üstünlüğü kuralının uygulanmasını sağlamak olarak sunulmaktadır. AB, dünyada benzeri olmayan kurumsal bir sistem olarak takdim edilmektedir.3

AT, yeni adıyla AB’ni oluşturan üç Topluluktan biridir. Öbür iki Topluluk AKÇT ve AAET. AT’nin kuruluşundaki ilk adı AET olup, AT adı 1992’de Kurucu Anlaşmada değişiklikler yapan Maastricht Anlaşması ile benimsenmiş, aynı Anlaşma uyarınca üç Topluluğun oluşturduğu Birlik, AB olarak adlandırılmıştır. AB, Maastricht Antlaşmasıyla oluşturulmuş ve daha sonra Amsterdam Antlaşmasıyla güçlendirilmiş ve aşağıdaki çizelgede gösterilen üç kolondan oluşan bir Birliktir. Maastricht Antlaşması, üye ülke hükümetleri arasında yeni işbirliği olanaklarının başlangıcı oldu. Buna örnek olarak, savunma ve adalet ve içişleri konuları verilebilir. Varolan Topluluk sistemine hükümetlerarası işbirliği yollarının da eklenmesi yoluyla, Maastricht Antlaşması AB’yi doğurdu.
I.2 Bütünleşme ortak politikalar demektir
Ekonomik ve siyasal bütünleşme, AB üyelerinin birçok alanda ortak kararlar alması gerektiği anlamına gelmektedir. Bu çerçevede, tarımdan kültüre, tüketici politikasından rekabete, çevreden enerjiye, ulaşımdan ticarete ve sağlığa dek birçok alanda, ortak politikalar gerçekleştirilmektedir. İlk başlarda, kömür-çelik alanında ortak ticaret politikası ve ortak bir tarım politikası izlenmesine önem veriliyordu. Öbür amaçlar ve politikalar zamanla ve gereksinim duyuldukça ortaya çıktı. Kimi temel politikaların amaçları, değişen zaman ve koşullarla birlikte değişime uğramaktadır. Örneğin tarımda izlenen politika daha ucuza daha çok ürün yetiştirmekti. Zamanla, daha sağlıklı, daha nitelikli ve çevreye zarar vermeyen ürünler yetiştirmeye yönelik olarak çiftçilik yöntemlerine destek verilmeye başlandı. Çevreyi korumaya duyulan gereksinim, artık tüm AB politikalarında göz önünde bulundurulmaktadır.

AB’nin öbür ülkelerle ilişkileri giderek daha çok önem taşımaya başladı. AB, öbür ülkelerle temel ticaret ve yardım anlaşmaları üzerine pazarlık yapıyor, aynı zamanda ortak dışişleri ve güvenlik politikası da geliştiriyor.
I.3 Ortak Pazar : Ticaret Engellerinin Kaldırılması
Üye devletlerin kendi aralarındaki tüm ticaret engellerini kaldırıp, ortak pazarlarını, malların, hizmetlerin, kişilerin ve sermayenin serbestçe dolaşabileceği tek bir pazar haline getirmeleri zaman aldı. 1992 sonunda Ortak Pazar’ın resmen tamamlanmasına karşın, kimi alanlarda halen yapılması gerekenler vardır. Buna örnek olarak, mali hizmetler alanında “Tek Pazar” yaratılması verilebilir.

1990’lı yıllarda AB'nin birçok iç sınırı içinde pasaport ve gümrük denetimlerinin kaldırılmasıyla, Avrupa’da bir yerden bir yere gidilmesi çok daha kolay duruma geldi. Bunun sonucunda, AB vatandaşları için daha fazla hareketlilik sağlandı. Örneğin, 1987’den başlayarak,
bir milyondan fazla genç Avrupalı AB desteğiyle yurtdışında eğitim aldı.
I.4 Ortak Para : Ceplerdeki EURO
AB 1992’de, Avrupa Merkez Bankası tarafından yürütülecek tek Avrupa para birimine geçişi de içine alan, Ekonomik ve Parasal Birlik’i geliştirmek için karar aldı. 1 Ocak 2002’de AB'nin 15 üyesinden 12'si ulusal para birimleri yerine ortak para birimi Euro’yu (€) kullanmaya başladı.
Bu ülkeler, Belçika, Almanya, Yunanistan, İspanya, Fransa, İrlanda, İtalya, Lüksemburg, Hollanda, Avusturya, Portekiz ve Finlandiya'dır. Avro alanı (Euro Land) henüz birliğini sağlamış değil.
I.5 Büyüyen Aile
AB, birbirini izleyen katılımlarla günden güne büyüdü. Danimarka, İrlanda, ve İngiltere 1973’te, Yunanistan 1981’de, İspanya ve Portekiz 1986’da ve Avusturya, Finlandiya ve İsveç 1995’ te AB’ye üye oldular. 2004’te on yeni ülke AB'ne üye oldu. (Kıbrıs, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Letonya, Litvanya, Malta, Polonya, Slovakya ve Slovenya) Birkaç yıla dek Bulgaristan ve Romanya’nın da üye olması bekleniyor. Türkiye ise aday ülke konumunda bulunuyor. AB’nin
25 ya da daha çok üye ile etkin olarak işleyebilmesi için, karar verme süreçlerinin daha uygun duruma getirilmesi gerekiyor. Bu yüzden Nice Antlaşması, AB kurumlarının boyutlarına ve çalışma

sistemlerine yönelik yeni kurallar ortaya koydu. Bu Antlaşma, 1 Şubat 2003'te yürürlüğe girdi.

AB, barışı korumak, ekonomik ve sosyal ilerlemeyi pekiştirmek amacı ile bir araya gelmiş 25 üye Ülke’den (1 Mayıs 2004) oluşmaktadır. 2007’de Romanya ve Bulgaristan'ın katılımı beklenmektedir. Türkiye ile üyelik müzakerelerine 3 Ekim 2005 Müzakere Çerçeve Belgesi ile başlanmıştır ancak sürecin ucu açıktır.4



Kaynak : Yıldırım, HH. Avrupa Birliği Sağlık Politikaları: Avrupa Birliği'ne Üye ve Aday Ülkelerin
Sağlık Sistemlerinin Karşılaştırmalı Performans Analizi ve Politika Önerileri.
H.Ü. Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, 2004.
1963’te imzalanan Ankara Antlaşması ile başlayan Türkiye-AB ilişkileri; 1987 yılında
”tam üyelik” başvurusu ile ivme kazanmış, 1 Ocak 1996’da yürürlüğe giren Gümrük Birliği (GB) ile ilişkiler kurumsallaşmaya başlamış ve 1999 Helsinki Doruğu’nda Türkiye'ye “adaylık statüsü” verilmesi ile de yeni bir boyut kazanmıştır.

12-13 Aralık 2002’de gerçekleşen Kopenhag Doruğu’nda ise 17 Aralık 2004 Doruğu’ndaki, Komisyon'un İlerleme Raporu’nun (Ekim 2004) olumlu olması ve Türkiye'nin Kopenhag Siyasal Ölçütlerini yerine getirdiğine kanaat getirildiğinden, gecikmeksizin “tam üyelik” görüşmelerine başlanacağı kayıt altına alınmıştır.5

Müzakere Çerçeve Belgesi (MÇB) 3 Ekim 2005’te yürürlük almış ve aşağıda sıralanan
31 başlıkta - Sağlık olmaksızın! - görüşmeler başlatılmıştır.
Kişilerin serbest dolaşımı (Türkiye bu hakkından vazgeçmiştir!)

Malların serbest dolaşımı Hizmet sunumunda serbestlik

Sermayenin serbest dolaşımı Şirket hukuku

Rekabet politikası Tarım

Balıkçılık Ulaştırma politikası

Vergileme Ekonomik ve Para Birliği (EMU)

İstatistikler Sosyal siyaset ve istihdam

Enerji Sanayi

Küçük ve Orta Büyüklükte İşletmeler (KOBİ’ler) Bilim ve araştırma

Öğrenim ve eğitim Haberleşme ve Enformasyon teknolojileri

Kültür ve Gör-İşit (Odyovizüel) politikalar Çevre
Bölgesel politikalar ve yapısal enstrümanların

eşgüdümü

Tüketici ve sağlık korunması Adalet ve içişleri alanlarında işbirliği

Gümrük Birliği Dış ilişkiler

Ortaklaşa Dış ve Güvenlik politikaları Finansal denetim

Finansal ve bütçeleme teknikleri Kurumlar

Başka



I.6 AB'nin Kurumları

Aşağıdaki gibi sıralanabilir6 :


1. AB Komisyonu 2. AB Konseyi

3. AB Parlamentosu (AP) 4. Ekonomik ve Sosyal Komite

5. Bölgeler Komitesi 6. Avrupa Adalet Divanı

Öbürleri
II. AB SAĞLIK POLİTİKASI
II.1 Tarihsel süreç
Yarım yüzyılı aşkın bir geçmişi olan AB, günümüzde ulaştığı aşamaya, bir genişleme ve derinleşme süreci, yatay ve dikey büyüme sonucunda gelebilmiştir. Ekonomik bütünleşmesini büyük ölçüde tamamlayan ve giderek politik derinleşme sürecine giren AB, çalışmalarının kapsamını, sağlık ve sağlık politikaları dahil sosyal politika alanlarını da kapsayacak biçimde yükselen bir çizgiyle sürdürmektedir. AB'nin gelişme süreci içinde ele alındığında başlangıçtaki antlaşmalarda (Paris, Roma) sağlık hizmetlerine ilişkin doğrudan bir düzenlemelerin yer almamasına karşılık; sağlığı dolaylı olarak etkileyebilecek kimi konularda düzenlemelere gidilmiştir. Örn. işyeri sağlığı ve güvenliği gibi... 1993 Maastricht Antlaşması (9-10 Aralık 1991’de imzalandı,
1 Ocak 1993’te yürürlük aldı), 1997 Amsterdam Antlaşması ve 2004 Anayasal Antlaşma ile
AB düzeyinde yasal temele oturtulan AB sağlık politikaları zamanla daha da kapsam kazanarak gelişmektedir. Aralık 1999’da gerçekleştirilen Helsinki Doruğu ile AB’ye adaylık konumu (statüsü) kazanan Türkiye’nin istenen en kısa sürede AB’ye üye olabilmesi için, öbür alanlarda olduğu gibi yoğunlaşması gereken alanlardan biri de “sağlık sektörü” dür.

Yıldırım’a göre, temellerinin atıldığı 1950’lerden günümüze bir genişleme ve derinleşme süreci sonucunda gelen AB, öbür pek çok alanda olduğu gibi sağlık alanında da ülkeler arasında bir yakınlaşma yaşanmış ve çok sınırlı da olsa sağlığa ilişkin kimi alanlarda ortak program ve politikalar geliştirilmiştir. Sağlık kulvarındaki bu sektörel benzeşmenin ve içerik ortaklaştırmanın zaman içinde artarak sürmesi beklenebilir.7
AB sağlık politikalarına ilişkin şu ilkelerin altı çizilmektedir (Akdur, 2006) :


  • Birlik düzeyinde tek tip / ülkeler üstü bir politika söz konusu değildir.

  • Üye ülkedeki sağlık politikasını belirleme ve sektörün yönetimi tümüyle ulusal erkin yetkisindedir.

  • Birliğin temel amacı, tüm üye ülkelerde belli bir standardın yakalanmasıdır.

  • Birlik yalnızca yol gösterici konumdadır.

  • Sağlık politika ve uygulamaları ülkelere özgüdür.


II.2 Türkiye’nin AB’ye Sunduğu İki Ulusal Program

Bölgeselleşme bağlamında AB, Uluslararası Küresel Sistem’in mimarisinde önemli bir
rol oynamaktadır. AB, uluslar üstü (supra-nasyonal) bir örgütlenme çatısı altında ulusal egemenliklerinden ödün vermeye yavaş yavaş alıştırılan Avrupa’nın ekonomik açıdan önemli güçlerinin, zaman içinde Küresel sisteme katılmaları, giderek tümüyle Küreselleş(tiril)meleri daha kolay olabilecektir (Kissinger H. 1993). AB, temelleri 1951’de atılan, üyelerinin ekonomik, sosyal, siyasal vb. birçok konuda uyum sürecini ileri bir düzeye taşımış ve Maastricht Anlaşmasıyla ekonomik bir topluluk konumu kazanmıştır. Dahası, AB izleyen aşamada siyasal bir Birlik hedeflemektedir. Birlik Anayasası hazırlanmış ve imzaya açılmıştır. 2007 sonunda yürürlüğü öngörülmektedir. Ayrıca AB dışında başka büyük bölgesel ekonomik birlikler de bulunmaktadır. ABD, Kanada ve Meksika’yı içine alan Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (North America Free Trade Agreement NAFTA) bu yapılanmalardan ikincisidir. Üçüncü önemli ekonomik kutup ise Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği Örgütü (Asia-Pacific Economic Cooporation, APEC) olarak adlandırılan, Japonya ve çevresindeki Asya-Pasifik ülkelerinin oluşturdukları ekonomik bütünleşme girişimidir (Ay İC. 2002).

Son birkaç onyıldır Türkiye’yi derinden ve kalıcı izlerle etkileyip dönüştürmeyi sürdüren temel eylemlerden birinin AB’ye giriş çabaları olduğu açıktır. Bu bakımdan, Türkiye’nin AB’ye katılım serüveni, bir anlamda Küreselleştirilmesi ile eş anlamlıdır. Türkiye için Temmuz 1959’da AET’ye başvuru ve ardından 1963 Ankara Antlaşması’nın üzerinden geçen 47 yıl,
AB serüveninin tarihsel boyutu hakkında temelli bir fikir vermektedir. İlk sırada usa gelen, bunca uzun süre (47 yıl!) üyelik sürecini tamamlayamayan hiçbir ülke kalmayışıdır. İkinci olarak, Gümrük Birliği’dir (GB). Türkiye dışında başka hiçbir ülke için, tam üye yapılmadan GB’ne alınma gibi bir uygulama yoktur (Manisalı E. 1998, Torun A. 2001). Türkiye’nin bu durumdan bir kazancı olmamış, aksine yitiği çok olmuştur (Manisalı E. 1998, Torun A. 2001, Kazgan G. 1999). Ankara Ticaret Odası’nın (ATO) verilerine göre GB kaynaklı dış ticaret açığı, 1.1.1996’dan 2005’e dek 9 yılda
184 milyar $ gibi inanılmaz bir büyüklüğe erişmiştir. Bu tutar, Türkiye’nin iç ve dış toplam borç birikiminin yarısından fazladır. Bu rakamlar dış ticaret açığına bağlı doğrudan yitikler olup,
dolaylı zararları içermemektedir.8

Ayrıca, Türkiye’nin AB’ye giriş sürecinde, Birliğe sistematik, bütüncül ve dönüşümsüz uyumu bağlamında yapması gereken yasal düzenlemeleri belirten bir “Ulusal Program” vardır (Ulusal Program 2001). 24 Mart 2001 tarih ve 24352 sayılı Resmi Gazete ekinde yayınlanan ve çok kapsamlı bir metin olan ilk Ulusal Program’da (küçük puntolarla 800 sayfayı aşkın!), Türkiye’den, sağlık alanında özellikle ticarete konu malların standartları ve bu standartları sağlayabilecek çok kapsamlı mevzuat metinlerinin hızla geliştirmesi beklenmektedir. Türkiye’ye, AB’ye giriş sürecinde Maastricht Ölçütlerinden, Kopenhag Ölçütlerine dek bir dizi çok yoğun ekonomik ve siyasal ölçütü ön koşul olarak koyan AB üyesi ülkeler; kendi çıkarlarını yakından ilgilendiren vize, gıda dışalımı, emeğin serbest dolaşımının engellenmesi gibi... konularda ayrıntılı mevzuat metinleri ve katı kotalar ileri sürerken; sağlık ve sosyal güvenlik söz konusu olduğunda, onlardan çok geri sağlık göstergelerine sahip olan Türkiye’de, bu ana sektörlere ayrılan kamu kaynaklarının kendilerinde olan rakamlardan çok geri kalmasından herhangi bir rahatsızlık duymamaktadırlar. Aksine, imzalanan çok yanlı (taraflı) anlaşmalarla da toplum sağlığının serbest piyasanın eline bırakılması öngörülmektedir (Özen M. 2002, Tonak A. 2000). Aralık 2004’ten bu yana yaşanan “ucu açık” müzakere tartışmaları, “üyelik değil ama özel statü” verelim yaklaşımı, Türkiye’nin AB’ye üye olamayacağının yüksek sesle dile getirilişi; siyasal açıdan yapılan baskılar, Türkiye’nin Küreselleştirilmesi sürecinin AB ile ilişkili en açık yansımalarıdır. GB ile eli kolu ekonomik anlamda bağlanmış ve pazarını, ticaret rejimini AB’ye kaptırmış Türkiye üzerinde, sürecin
siyasal boyutu, her geçen gün kendini daha yoğun duyumsatmaktadır.

İlk “Ulusal Program” yaklaşık 2 yıl kadar sonra güncellenerek yeniden sunulmuştur
(24 Temmuz 2003 tarih ve 25178 yinelenen (mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır). Buna göre, III. 6. bölümde;


  • Uzun ve kısa erimli (vadeli) sigorta programlarının birbirinden ayrılması,

  • Sağlık hizmetlerinin sosyal güvenlik sisteminden ayrılması ve
    Genel Sağlık Sigortası’nın kurulması... istenmektedir.



II.3 AB Sağlık Politikalarında Öncelikler
AB ülkelerinde genel olarak önemsenen başlıklar şöyle sıralanabilir (Aksakoğlu, G. 2003) :



  • Pronatalist politika (Nüfus artışını destekleyici) izlenmektedir..

  • Yaşlanma ve yaşlı nüfusun giderek ağırlaşan mediko-sosyal sorunları,
    “demografik bomba” ve onun “tik tak” ları olarak değerlendirilmektedir.

  • Temel sağlık hakları önemli ölçüde vardır.

  • Egemen model, korunmaya çalışılan sosyal devlet gözetiminde sigortacılıktır.

  • Kazanılmış toplumsal haklar belli ölçülerde korunmaya çalışılmaktadır.

  • Çevrimiçi kullanıma elveren sayısal kayıt sistemi oturtulmuş durumdadır.

  • Adil ve etkin vergi toplama sistemi yapısal olarak sağlanmış durumdadır.


ABD Atlanta / Georgia merkezli Hastalıklar Kontrol Merkezi (Centers for Disease Control-CDCs), bu ülkenin sağlık politikalarının üretilmesinde belirleyici rol ve işlev sahibidir. ABD genelinde çok sayıda yerel birime sahiptir. Pek çok ülkede örnek alınan bir yapılanma modeli vardır. AB de CDC’nin bu modelini örnek alarak E-CDC’yi (European-CDC) geçtiğimiz yıllarda kurmuştur. Avrupa Hastalıklar Kontrol Merkezi yönetmeni (Direktörü) Zsuzsanna Jakob’ın vurguları çok dikkat çekicidir. Dr. Jakob, “.. sağlık stratejik bir konudur. ” uyarısında bulunmaktadır.
Avrupa Hastalıkları Önleme ve Kontrol Merkezi E-CDC’nin Öncelik Alanları şunlardır :
“Hastalıklar, -hem bulaşıcı olanlar hem de olmayanlar- toplumlar ve ekonomik kalkınma için büyük bir sorun oluşturmakta ve birçok insanın acı çekmesine neden olmaktadırlar. Bulaşıcı hastalıklar, yeni ve yeniden ortaya çıkan SARS, kuş gribi, pandemik influenza, antimikrobiyal direnç, HIV ve cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar... İnsanlar hastalıklar ve sakatlanmalardan uzak,

sağlıklı bir yaşam isterler. Bu nedenle, sağlık stratejik bir konudur.” (Saltık, A. 2006)
Ek olarak, AB ülkelerinde sağlık sektörüne ilişkin, belirli ölçülerde ABD’den esinlenme ortak Birlik organlarının oluşturulması sürmektedir. European Centre for Disease Prevention and Control, E-CDC’ye ek olarak başlıca şu yapılanmalar önceliklenmiştir. (Akdur, R. 2003)
European Environment Agency (EEA)

European Monitoring Center for Drugs and Drugs Addiction (EMCDDA)

European Agency for the Evaluation of Medicinal Products (EMEA)

European Agency for Safety and Health at Work (EU-OSHA)
European Food Safety Authority (EFSA)

II.4 AB Sağlık Mevzuatı
“İlkeler, Ortak Programlar ve Yükümlülükler” çerçevesinde içeriklendirilen AB sağlık mevzuatı, birkaç ana başlıkta toparlanabilir :
Birincil Hukuk (Anlaşmalar, Anayasa)

Tüzükler (Regulations)

Yönergeler (Directives)

Kararlar (Decisions)

Tavsiye ve Görüşler (Recommendations and Opinion)
AB’nin temel felsefe demeti;



Temel değişim; ortak devlet..

Temel mantık; AB felsefesini benimseme ve yasaların uyumlu duruma

Getirilmesi olarak özetlenebilir. Bu süreç 4 ana kulvarda yaşama geçirilecektir :
Ekonomik serbestleşme (liberalizasyon)

Siyasal serbestleşme

Dünya ile rekabet

Sürekli göneç (refah) artımı sağlanması...
1957 tarihli Roma Antlaşması ile yalnızca ticarette ve ekonomide bütünleşme

hedefleniyordu. Bu yüzden, doğrudan sağlıkla ilgili bir düzenleme içermiyordu. Yaşam niteliğinin yükseltilmesi, mesleksel kaza ve hastalıkların önlenmesi, sağlık personeli ve hastalar dahil herkese serbest dolaşım hakkının sağlanması doğrultusunda zamanla mevzuat düzenlemeleri yapıldı.

1987 Avrupa Tek Senedi, 100a ve 118a maddeleri ile doğrudan sağlığı ilgilendiren

maddeler AB’nin temel kaynaklarına girdi ve çeşitli Halk Sağlığı programları başladı.

1993’te yürürlüğe giren Maastricht Anlaşması 5. ve 129. maddeleri, sağlığın

desteklenmesi ve hastalıkların önlenmesi konularında AB’ni yetkilendirdi, 1994’te Beyaz Kitap yayımlandı.

1997 Amsterdam Antlaşması, md. 152, tüm sağlık programlarını birleştirdi

ve İstihdam Endüstriyel İlişkiler ve Sosyal İşler Genel Müdürlüğü altında Halk Sağlığı ve
İşyerinde Sağlık Güvenlik Bölümü kuruldu.
AB Antlaşması’nın;
95 ve 153. maddelerinde tüketiciyi korumaya ilişkin alanlar,

95, 152 ve 300. maddelerinde halk sağlığına ilişkin alanlar,

37, 95 ve 152. maddelerinde ise gıda güvenliği, hayvan ve bitki sağlığına ilişkin alanlar düzenlenmiştir.
AB Anayasası taslağı imzaya açılmış, Türkiye de imza koymuş ve 2007’de yürürlük alması hedeflenmiştir. Bu bağlamda şu düzenlemeler kapsanmaktadır :

Kurucu Antlaşmalar 2001’de AB Anayasası’na dönüştürülmüştür. AB Anayasası

dört bölümden oluşmaktadır. Sağlıkla doğrudan ilgili düzenlemeler III. Bölümde yer almaktadır.
AB Anayasası’na göre sağlık, paylaşılan ve destekleyici bir yetkidir .
Sosyal politika düzleminde;
Çalışanların sağlığının ve güvenliğinin korunması ve çalışma ortamının İyileştirilmesi

Sosyal güvenlik sağlanması yazılı olarak düzenlenmektedir.
Çevre sağlığı kulvarında;
Karluk ve Çakmak’a göre Program; insan sağlığını tehdit eden çevre ögelerini değerlendirmeye yönelik küresel bir yaklaşım geliştirilmesi, kimyasal maddelerin yol açtığı risklerin yönetimi için Topluluk sisteminin yeniden gözden geçirilmesi, böcek ilaçlarının (insektisitlerin) ortaya çıkardığı tehlikelerin azaltılmasına ilişkin bir strateji belirlenmesi, su konusundaki
Çerçeve Yönetmeliğinin kabul edilerek yürürlüğe koyulması, hava niteliği ve varolan standartların etkin olarak izlenmesi konusunda bir strateji oluşturulması ve doğabilecek zararların giderimi için geleceğe yönelik önceliklerin belirlenmesini hedeflemektedir. (Karluk, R. 2005)


  • Çevre kalitesinin korunması ve geliştirilmesi

  • İnsan sağlığının korunması

  • Tüm politika ve uygulamalarda çevrenin gözetilmesi kurallara bağlanmıştır.


Bir somut örnek vermek gerekirse9;
Avrupa Komisyonu “Çevre Politikası ve Sağlık” konusunda 11 Haziran 2004’te “COM (2003) 338 final” sayılı bir Bildirimi kabul etmiştir. Bu yeni Strateji, özellikle çocuklar özelinde çevresel kirliliğin neden olduğu ters (advers) sağlık etkileri konusunda artan ilgiye odaklanmaktadır. Stratejinin genel amacı Avrupa’da çevresel etmenler kaynaklı hastalıkları azaltmaktır. Bu amaca ulaşabilmek için, çevresel etmenlerin sorumlu olduğu hastalıkların iyi anlaşılması gerekmektedir. Uzun erimli bir strateji olan Bildirim’in soncul amaçları; AB’de çevresel etmenlerin neden olduğu hastalıkları azaltmak; çevresel etmenlerin sorumlu olduğu yeni sağlık tehditlerini saptamak ve önlemek; bu alanda politika üretmek için AB’nin kapasitesini güçlendirmek olarak ortaya konulabilir. Söz konusu stratejinin uygulanması dönemler halinde gerçekleştirilecek olup ilk döngü (2004-2010) sağlık üzerine etkili dört öncelik üzerine odaklanacaktır :


  1. Çocukluk solunum hastalıkları, astım ve alerjiler

  2. Nörolojik (sinirsel) gelişim hastalıkları

  3. Çocukluk kanserleri

  4. Endokrin (Hormonal) bozukluklar

Bu amaçlarla;
Hava niteliği (kalitesi) Su niteliği (kalitesi)

Atıkların denetimi Gürültü denetimi

Nükleer enerji ve radyasyon İklim değişikliği...

izlenecek ve düzenlenecek başlıca sorun alanlarıdır.
Tüketicinin korunması alanında;
Tüketicinin sağlığının, güvenliğinin ve ekonomik çıkarlarının korunması,

Tüketicinin bilgiye ve eğitime ulaşmasının sağlanması düzenlenmiştir.
Halk sağlığı tematik alanında ise, temel bir ilke olarak;

Tüm AB politika ve uygulamalarında insan sağlığının yüksek düzeyde korunması..

en azından soyut olarak düzenlemeye değer görülmüştür.
Sağlık bakımında (health care) temel ilkeler aşağıdaki gibi belirlenmiştir : (Akdur, R. 2006)

Hakçalık (Hakkaniyet) (equity)

Ulaşılabilirlik (availability, accessibility)

Dayanışma (solidarity)

Sağlık bakımı güvencesi (social security)

Sürdürülebilirlik (sustainable)
Hedeflenen ilkelere erişim için ise;

Tüm ülkeyi ve nüfusu kapsayan,

Koruyucu sağlık hizmeti ağırlıklı,

Genel pratisyen hizmetine dayalı,

Sevk zinciri / basamaklanması olan,

Niteliği sürekli iyileştirmeyi benimseyen,

Hekim ve hasta seçme hakkı tanıyan bir yapı hukuksal düzlemde kuruludur.
Daha teknik düzlemde olmak üzere koruyucu sağlık hizmetlerinde;

Erken (prematüre) ölümlerin önlenmesi,

Bulaşıcı hastalıkların önüne geçilmesi,

Yaşlanan toplumun sorunlarına yanıt verilmesi,

Toplum kesimleri arasındaki eşitsizliklerin giderilmesi..
Sağlık konu ve politikalarının, Birlik’in öbür politikalarına eklemlenmesi öngörülmüştür.

AB’de Ortak Programlar, Birlik politikalarını uygulamanın önemli bir aracıdır. Üye, aday ülkeler
ve yurttaşlarının AB politikalarının temelleri ve bunların işleyişini tanımalarına ve bu politikaların yaygın uygulanmasına aracılık etmektedir. Bir bölüm Ortak Sağlık Programları ve takvimlemesi aşağıdadır :
Halk Sağlığı Çerçeve Programı (2001-2006)

Kanserle Mücadele programı (1996-2000)

AIDS ve Bulaşıcı Hastalıkların Önlenmesi Programı (1996-2000)

Madde Bağımlılığı ile Mücadele Programı (1996-2000)

Kirliliğe Bağlı Hastalıklara İlişkin Program (1999-2001)

Yaralanmaların Önlenmesi Programı (1999-2003)

Sağlığın İzlenmesi Pogramı (1997-2001).. sayılabilecek somut adımlardır.
Halk Sağlığı Eylem Planı çerçevesinde;
Avrupa Parlamentosu ve Bakanlar Konseyi’nin 23 Eylül 2002 tarihli kararı ile tüm sağlık

programları birleştirilerek HALK SAĞLIĞI EYLEM PLANI başlığı altında toplanmıştır. 1. Halk Sağlığı Eylem Planı, 2003-8 dönemini kapsamaktadır. Türkiye, 27 Kasım 2002’de uzlaşma (mutabakat) tutanağını (zaptını) imzalayarak bu programa katılmıştır.

Temel değişim; sınırların kalkması ve her şeyin serbestçe dolaşmasıdır.. ???

Mevzuat düzenlemelerinde temel mantık; üye ülkelerden gelebilecek her türlü tehlikeye

karşı AB toplumunu, çevresini ve ekonomisini koruma; AB standartlarına uymayan hiçbir şeyin, öbür ülkelere girmemesini güvencelemektir. Üye ya da olacak aday ülkenin, (örn. Türkiye!) sorunlarının AB’yi rahatsız etmemesi gerekmektedir. Ancak bu ögeler, uyum sürecinde
ikincil önemdedir. Günlük uygulamaya (rutine) girmiş somut örnekler verilebilir :
Akıllı elektronik sağlık kartı (smart kart)

Sağlık telematiği

AB vatandaşlığı

Çevrim içi (On-line) sağlık hizmetleri

Sağlık bilgi ağı

Sürveyans ve epidemiyolojik araştırmalar

Erken uyarı sistemi

Biyoterörizm önlemleri

Sağlıkta Küresel işbirliği...belli ölçülerde yaşama girmiş tematik alanlardır. (Akdur, R. 2003)

II.5 AB İlaç Politikaları
Saltık’a göre, Türkiye’de ilaç giderleri, aşağıdaki çizimden de izleneceği üzere, özellikle

1995-96’dan bu yana ivmelenerek artışa geçmiştir. 1995, bilindiği gibi Uruguay Tur’u (Round’u) çalışmalarının bitiminin ardından Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) kurulması ve Türkiye’nin bu Örgüte üye olduğu yıldır. TRIPS Anlaşmaları başta olmak üzere Türkiye bir dizi çok yanlı anlaşmaya imza koymuştur.

1 Ocak 1996’da ise AB ile GB Anlaşması başlatılmıştır. 1999’da Türkiye İlaçta Patent ile

ilgili ilk yasa gücünde kararnamesini (YGK) çıkarmıştır. Uruguay Turu sonunda üye ülkelerin uyumu

için tanınan on yıllık geçiş dönemi tamamlanmadan (2004 sonu!), AB-GB sürecinin de baskısıyla ilaçta patent uygulamasına “erken” geçmiştir. Doğallıkla tablo, ulusal ilaç giderlerinin hızla tırmanması biçiminde belirmiştir. (Saltık, A. 2006)

Öyle ki, Türkiye, ilaç pazarının büyüme hızı bakımından Dünya ikincisidir ! Son derece

ironik olarak; (Ankara Ticaret Odası, Mayıs 2005)
Sağlık hizmetlerine erişen insan sayısı bakımından Dünya 96. sıyız!
Daha da acı olan,bu süreçte ulusal ilaç ham maddesi üretiminde çarpıcı (dramatik)

düşüştür. İlaç giderlerindeki tırmanmanın başlamasına koşut olarak, yerli üretim de düşüşe geçmiştir. Küreselleşme sürecinin beklenen sonuçlarından olan çokuluslu şirketlerin egemenliği bu alanda da gözlenmiş, yetersiz özsermayeli ulusal ilaç ham madde üreticileri, yaşanan / yaşatılan ekonomik bunalım dönemlerinde yabancılaştırılmışlardır. DTÖ ile bağıtlanan Çok Taraflı Yatırım Anlaşmaları (ÇTYA, MAI), değinilen yabancılaştırmanın uluslararası hukuksal (!?) zeminini sağlamıştır. Ulusal üretim düzenli olarak geriletilmiş, ülke giderek dışa bağımlı duruma sokulmuştur. Stratejik ürün ilaç ve türevlerinde Türkiye, çok ciddi oranlarda dışa bağımlı duruma düşürülmüştür. Öyle ki, tek bir aşı bile üretemez duruma gerlemiştir. Oysa 1930’lar Türkiye’si İstanbul ve Sivas’ta bolca aşı üretmekte ve yurtdışına da satmaktadır ! (Saltık, A. 1998)
  1   2   3

sosyal ağlarda paylaşma



Benzer:

TÜRKİye – avrupa biRLİĞİ İLİŞKİleri SÜrecinde iconTrabzon Teknoloji Geliştirme Bölgesi ve Kurumsal Üniversite-Sanayi İlişkileri

TÜRKİye – avrupa biRLİĞİ İLİŞKİleri SÜrecinde iconTurkiye drift sampiyonasi

TÜRKİye – avrupa biRLİĞİ İLİŞKİleri SÜrecinde iconTÜRKİye cumhuriyet merkez bankasi

TÜRKİye – avrupa biRLİĞİ İLİŞKİleri SÜrecinde iconViii. Türkiye Sektöre Ekonomi Şurası

TÜRKİye – avrupa biRLİĞİ İLİŞKİleri SÜrecinde iconTÜRKİYE'de şeker sanayiİNİn kurulmasi ve geliŞİMİ

TÜRKİye – avrupa biRLİĞİ İLİŞKİleri SÜrecinde iconDIŞa açikliğin emek veriMLİLİĞİ Üzerindeki etkiSİ: TÜRKİye örneğİ


Arabalar




© 2000-2020
kişileri
araba.ogren-sen.com